Samos Adası'nda antik Yunan matematiğinin doğduğu yerde, milattan önce 569-495 yılları arasında yaşayan bir dahi olan Pisagor, matematiği analitik bir yapıya kavuşturmuş olması ile bilinmektedir. Her ne kadar günümüze ulaşan yazılı bir çalışması olmasa da ünlü " Pisagor Üçgeni " ile kendini ölümsüzleştirmiş bir bilim adamıdır. Pisagor Üçgeni'ne göre bir dik üçgende dik kenarların uzunluklarının karesinin toplamı, hipotenüsün karesine eşittir. Pisagorcuların komün halinde yaşayıp mistik bir yaşam biçimi sürdürdükleri bilinmektedir. Pisagor okulundaki yaşam Budist felsefesini andırmakta ve kendilerine " Mathematikoi " diyen kadın ve erkekler " bir lokma, bir hırka " düsturuyla yaşamış insanlardan oluşmaktadır. Üstelik Pisagor'un öğrencileri Budist felsefede sıkça karşımıza çıkan vejateryan diyet ile beslenen insanlardır. Kendisinden önceki büyük matematikçilerin, yani Mısır ve Babillilerin ötesine geçip matematiğin hayat bulmasını sağlayan Pisagor, ürettiği teorem ile geometriyi sayılara bağımlı olmadan anlatabilmiş bir bilim insanıdır. Pisagor, tıpkı diğer antik zaman bilimcileri gibi bir polimat olarak yaşamıştır. İyi bir eğitime sahip olan bilim insanı Pisagor, aynı zamanda lir çalabiliyor ve Babil matematiğini çok iyi biliyordu. O tüm doğanın temelinin matematiğe dayandığını, dünyayı anlamak istiyorsak önce matematiği öğrenmemiz gerektiğini, ve dünyanın zıt etkileşimlerle ayakta olduğunu söyleyen antik çağın önemli bilim insanlarından bir tanesiydi.
1564-1642 yıllarında yaşayan ve fizikçi, gökbilimci, matematikçi, filozof ve aynı zamanda mühendis olan Galileo, 1609 yılında Ay'a bir teleskop çevirmiş ve tarihin akışını değiştirmiştir. Galileo bu yeni icadını göklere çevirdiğinde karşılaştığı şey dünyayı epey sarsmıştı. Martin Luther King'in reform hareketini başlattığı bu dönemde katolik kilisesi, kendisine karşı yapılan atağa yanıtsız kalmamış ve baskıcı rejimin etkisini arttırdığı ve kilise planlarını sekteye uğratacağı için bir çok bilim insanını korkutmuştu. Fakat Galileo kilise baskılarına yılmayan bir bilim insanıydı. 1610 yılında ilk çalışmasını sunan ve Kopernik'in Güneş merkezli modelini kendi gözlemleriyle birleştirip bilimsel bir açıklamaya kavuşturan ünlü bilim insanı, Ay'ın jeolojik yapısını anlatıyor ve Samanyolu'nun milyonlarca yıldızdan oluştuğundan bahsediyordu. Hatta Jüpiter ve Satürn'ün uydularından bile söz ediyordu. Venüs'ün sanıldığı gibi Dünya'nın çevresinde değil de, Güneş'in etrafında döndüğünü açıklıyordu. Güneşteki lekeleri bile kayda geçiren Galileo, böylece katolik kilisesinin savunduğu " Dünya merkezdedir. " şeklinde olan hatalı evren modelini köklerinden sarsarak tarihe geçmeyi başardı. Aynı zamanda cisimlerin düşmesi konusunda da ilk sistemli çalışmalarını gerçekleştiren Galileo, Pisa kulesinin tepesinden bırakılan farklı ağırlığa sahip cisimlerin serbest düşüşte nasıl davranacakları üzerine düşünmüş ve yaptığı deneyler sonucunda " Aynı yükseklikten düşmeye bırakılan farklı cisimlerin ağırlığa bakılmaksızın, yere eşit sürede vardığını ve bu aşamada hareketin hızını değiştiren bir kuvvetin devreye girdiğini " kanıtlamıştır. Bu kuvvet ise havanın uyguladığı kuvvettir. Yani özetlemek gerekirse; " Serbest düşen bir cismin aldığı yol, düşme süresinin karesi ile doğru orantılıdır. "
Milattan önce 460-370 yılları arasında yaşayan ve matematik, felsefe, antropoloji, artistik perspektif, biyoloji, tıp, kozmoloji, fizik ve yaşam bilimleri alanlarına hakim olan Demokritos, çağının hayli ötesinde düşünebilen bir bilim insanıdır. Sokrates öncesi filozoflardan biri olan Demokritos, Thales ve Pisagor'un izinden yürümüş ve yaşadığı Mısır'ın matematikçilerinden etkilenmiştir. Doğduğu yere geri dönene dek dünyanın büyük bir kısmını dolaşmış ve ilgisini çeken her şeyi yerinde öğrenmiştir. Carl Sagan'ın Kozmos belgeselinde " Tüm antik zaman bilim insanları içinde, bize en uzaktan seslenen oydu. " diye tanımladığı Demokritos, Samanyolu'nun ölmüş yıldızların ışıklarıyla parıldadığını akıl eden ilk insandı. İnsanoğlunun küçük bir evren modeli olduğunu dile getiren ve insanın, doğanın, Dünya ve evrenin bütünlük içinde işleyen bir meta dünya olduğunu savunan Demokritos, bu karmaşık yapının küçük ve bölünemez parçalardan oluştuğunu kavramıştır. Bunlara ise " atom " adını vermiştir. Diğer bir deyişle; bugün artık varlığına emin olduğumuz atomların büyük bir bölümünü oluşturan boşlukları tanımlamış ve atomların canlı olmadıklarını ama ilk öz olabileceklerini, sayılamayacak kadar fazla olduklarını, yok edilemeyeceklerini ve sonsuza dek var olacaklarını söylemiştir. Bu atomlar farklı şekillerde bir araya gelecek olurlarsa farklı maddeler ortaya çıkarıyorlardı. Antik dönemin bu en büyük düşünürü, hiçbir şeyin rastgele gerçekleşmediğini ve her şeyin bir sebebi olduğunu söyleyerek dönemin öne çıkan dinlerini ve tanrılarını reddetmiştir. O dönemdeki inanca göre Ay ve Güneş birer tanrıydı ve aksini iddia edenler tıpkı Galileo gibi infaz ediliyordu. Başına ne geldiği bilinmeyen ünlü bilim insanı, " Kozmos " terimini düzenli ve ahenkli bir evren anlamında kullanan ilk insan olarak bilinmektedir.
1809-1882 yılları arasında yaşamış olan ve hukuk dalında fahri doktoraya ve üç madalyaya sahip olan Charles Darwin, üniversitesindeki ikinci yılında doğa bilimci ve biyolog olan Jean-Baptiste Lamarck'ın biyolojik evrime dair fikirleriyle tanışmış ve kendisini bu konuya adamıştır. Lamarck ise türlerin hayatta kalmalarını sağlayan özellikler edindiklerini söylemiş, bunları sonraki nesillere de aktardıkları üzerinde durmuş fakat bunun nasıl gerçekleştiğini hiç bir zaman anlayamamıştır. Lamarck'ın çalışmalarından fazlasıyla etkilenen Darwin, çok geçmeden kendini HMS Beagle adlı gemide yıllar sürecek olan bir yolculuğa çıkarken bulmuştur. 5 yıl süren bir gemi yolculuğu sırasında Galapagos adalarına varan Darwin, adalarda bulunan ispinozların gaga yapılarının adaya uyum sağlayacak şekilde diğer ispinozlardan farklı ve özgün bir biçimde şekillendiğini görmüş ve gagaların evrildiği düşüncesine kapılmıştır. Yani tek bir ispinoz türü tüm adaya dağılmış ve yerleştikleri adaya uyum sağlayacak şekilde gelişerek evrimleşmişti. Viktoryen yani baskıcı toplumu rahatsız edeceğini düşünerek fikirlerini yıllarca kimseyle paylaşmayan Darwin, bilimsel açıdan inkar edilemeyecek seviyeye gelene kadar çalışmış ve tam 17 yıl geçtikten sonra biyolojik çalışmalarıyla anılan bir uzman olarak anıldığında fikirlerini topluma açıklamıştır. Bu süreçte aldığı Kraliyet Madalyası da onu güvenilir bir bilim insanı haline getirmiştir. Yaygın görüşün aksine teorisini inançlara tepki olarak değil, yaptığı bilimsel gözlem ve araştırmalarda farkına vardığı bu değişimin ardındaki nedenleri açıklayabilmek için geliştiren Darwin, evrimi açıklamaya çalışan ilk insan olmasa da bir teori yaratarak onun ardında " Doğal Seçilim " adlı bir mekanizma olduğunu bulgularla ortaya çıkarmıştır. İlk kitabı olan " Türlerin Kökeni " nde ise türlerin zaman içindeki değişimlerine dair tüm bilimsel araştırmalarını açıklamıştır.
1856-1943 yıllarında yaşayan Tesla ise, dünyanın her yerine yayılmış önemli bilgileri okuyabilmek için ihtiyaç duyduğu tüm lisanları öğrenen, sekiz farklı lisanda okuyabilen ve müthiş bir görsel zekaya sahip olan bilim insanıdır. Otobiyografisinde " Bir fikrin oluştuğu an, onu önce hayalimde canlandırır, yapısını zihnimde değiştirir, geliştirir, çalışacak hale getiririm. " diyen Tesla'nın ilk önemli buluşu ise " Elektriğin kolayca aktarılmasını sağlayan ilk alternatif akım motoru " dur. " İnsanlar artık zor görevleri yerine getirmek için köle gibi çalışmayacak, benim motorum onları özgür bırakacak " cümlesi ile hafızalara kazınan Tesla, bu sözünden sonra Amerika'ya doğru yola çıkmış ve doğru akımın kullanımı ve aktarım zorlukları nedeni ile hala büyük çoğunluğun mum ışığına mahkum kaldığı bir dünyayı kelimenin tam anlamıyla " aydınlatmıştır. " Fakat birlikte çalıştığı Thomas Edison, alternatif akımı istememiş ve doğru akım konusunda diretmiştir. Oysa Tesla'nın düşüncesine göre yüksek voltaj kullanan alternatif akımla elektriği uzak mesafelere taşımak çok daha kolay olacaktı. Edison'la yollarını ayıran Tesla'nın fikrine Amerikan Elektrik Mühendisliği Enstitüsü sahip çıkmış ve Westinghouse şirketi Tesla'nın modeline büyük bir yatırım yapmayı kabul etmiştir. Tesla'nın hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri, yıldırımlarla oynayıp tehlikeli deneyler yaptığı Colorado Springs dönemidir.