Geçip giden zaman içerisinde kalıcı izler bırakabilmeyi başarabilmiş, insanlığın sorunlarını işleyen ve tüm insanlığa hitap eden yapıtlardan söz ediyoruz.. Dünya Klasikleri.. İnsanlar dünya klasiklerinden bahsederken genelde niçin " yeniden okuyorum " demeyi ihmal etmezler hiç düşündünüz mü? Çünkü klasikler öyle kıymetli cümleler barındırırlar ki içlerinde, açıp açıp yeniden okuyasınız gelir.. Dolayısıyla yalnızca bir kere okumak her zaman yetmez.. Bacon'un dünya klasikleri hakkında söylediği muazzam bir sözü paylaşmak istiyorum sizlerle: " Edebiyatta en eski yapıtları, bilimde ise en yeni yapıtları okumak gerekir. " İşte yalnızca bu söz bile Dünya Klasikleri'nin ne kadar kıymetli edebi yapıtlar olduğun bir göstergesidir aslında.. Bu kitaplara ismini veren " klasik " sözcüğünün kullanımındaki amaç ise " Birinci sınıf yapıt " anlamını topluma ulaştırabilmek ve aynı zamanda her yaştan her okurun bu okuyabileceği uygunluktaki kitaplar olduğunu belirtebilmektir. Edebiyatta sınır tanımayan ve evrenselliğe hitap eden bu kitaplar arasında okuduğum ve etkisinden uzun bir süre çıkamadığım, hatta herkesin okumasını istediğim bir kaç klasikten bahsetmek istiyorum. Benimle gelin!
1859 yılında yayımlanan ve eski Rus insanını tüm şeffaflığı ile yansıtan bir kitap Oblomov.. Her ne kadar çok kalın görünse de bir çırpıda bitirebileceğiniz, hatta elinizden hiç bırakmak istemeyip her ruhsal düşüşünüzde hatırlamak isteyeceğiniz bir kitap.. Bir Rus soylusu olan Ilya Ilyich Oblomov'un kötüye giden maddi süreci boyunca miskinliği ve tembelliği yüzünden hiç bir şey yapamamasından bahsetmekte kitap.. Aynı zamanda içerisinde aşktan, sadakatten, çaresizlikten, umursamazlıktan ve hatta güvensizlikten yana bir çok şey bulabileceğiniz ama en çok da kendinizden bir parça bulabileceğiniz bu kitap kesinlikle okunması gereken bir Rus Edebiyatı şaheseri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kitaba ismini veren şey ise miskin ve tembel insanlara karşı bir hitap şekli olan " Oblomovluk " tan gelmektedir. Bu önemli eser kitap olarak yayımlanmadan hemen önce " Oblomov'un Rüyası " adı altında 1849 yılında bir dergide yayımlanmıştır ve Gonçarov'un bir aylık detaylı çalışması sonucunda kitap haline getirilmiştir. Özellikle Rus aristokrasisine karşı epey bir gönderme içeren bu kitaptan bahsederken yazar düşüncelerini şu şekilde belirtmiştir : " Bu büyük romanın bir ay içinde yazılması belki de imkansız görünür. Ama unutmayın ki, bu eseri yıllarca kafamda taşıdım ve onu ancak kağıda geçirmek kalmıştı. " İşte benim de çok severek okuduğum ve hatta yeniden okumayı düşündüğüm bu önemli eserin hikayesi böyle..
Yazarın tek roman olma özelliği taşıyan ve kendi başına bir çok kitaptan daha etkili betimlemelere ve içeriğe sahip olan bir kitap Doiran Gray'in Portresi. Oscar Wilde ' nin " Bir ruhun hikayesi " olarak tanımladığı ve masum ve saf bir gencin adım adım günaha sürüklenerek egosuna yenik düşüp ahlak ve karakter savaşını nasıl kaybettiğini anlatan kitap, yazıldıktan sonra bir çok kez tepki görmüş ve büyük tartışmalara sebep olmuş, ve hatta sansüre bile uğramıştır. Kitabın eş cinsellikten bahsediyor olması ve hazcılığı ön plana alıyor olması o dönem insanlarını rahatsız etmiş olacak ki yazar ahlaksızlıkla bile suçlanmış bu kitap yüzünden.. Tüm tepkilere rağmen Oscar Wilde kitapta adı geçen Basil adlı karakter için "Basil Hallward ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda... " diye bahsetmiş ve eserinin arkasında durmuştur. Tüm ailesini kaybetmiş ve büyük bir mirasa sahip olmuş, yakışıklılığı ve eğitimi ile ilgi gören kahramanımız Dorian'a göre bu dünyadaki en önemli iki şey güzellik ve gençliktir. Sonsuza kadar genç ve yakışıklı kalmayı dileyen Dorian, git gide zevk ve heyecana yenik düşerek bambaşka bir insana dönüşür ve kitap boyunca bu süreci muhteşem betimlemelerle okuruz. Oscar Wilde'ın fazlasıyla iğneleyici ve alaycı bir anlatımla yazmış olduğu bu eser, bir zamanlar masum ve saf olan bir insanın zaman içerisinde nasıl bir dönüşüme uğrayabileceğini açık açık gözler önüne seriyor..
Oldukça çirkin, engelli ve kambur olan kilisenin zangocu ile Fransa' nın dini lideri Claude' nin çingene kızı Esmeralda' ya olan aşkının anlatıldığı, aynı zamanda da Esmeralda'nın bir başkasına olan aşkının trajedik bir biçimde işlendiği muhteşem bir Victor Hugo kitabı Notre Dame'ın Kamburu! Bu üç aşk etrafında dönen ve hayatı altüst olan saf bir kızla sadık, kambur ve de fedakar bir zangocun gözleri dolduran, yürekleri parçalayan hikayesi.. Victor Hugo denildiğinde çok da söze gerek yok aslında, en azından benim için.. Dünya Klasikleri arasında farkını ortaya koyan ve her yaştan okuru derinden etkileyen bu kitap üzerine yazarın bir de anısı var. Bir gün Notre Dame Kilisesi’ne giden Hugo, kulelerin birinde Yunanca yazılmış “Kader” kelimesini görmüş ve kitabın başına şu notu düşmüş: “Bu kitap bu sözcük adına kaleme alındı.. ” İşte herkesin kendine özgü hüzünlerinin, yıkılışlarının ve mutsuzluklarının ele alındığı, birbiriyle birleşen ve birbirinden ayrılan kaderlerin resmedildiği, aynı zamanda Orta Çağ'ın Paris'inden de derin izler görebileceğimiz bu kitap, kesinlikle okumanız gerektiğini düşündüğüm bir diğer dünya klasiği idi. Kalınlığı sizi korkutmasın, öyle güzel betimlemeler var ki kitapta, nasıl bittiğine şaşıracağınıza eminim..
Ve son olarak yine Dünya Edebiyatı içerisinde son derece önemli eserlerden biri olan ve yine her yaştan insanın kendinden bir şeyler bulabileceği bir eserden bahsetmek istiyorum. Dünya'nın en fazla tanınan roman kahramanlarından bir tanesi, Robinson Crusoe.. Eserde Robinson'un bulunduğu geminin fırtına sebebiyle kayalara çarparak parçalanması ve bu olaydan kurtulan tek kişi olarak çıktığı ıssız bir adadaki hayatından bahsedilmektedir. Zorda kalan bir insanın elindeki kısıtlı imkanları en iyi şekilde değerlendirerek nasıl yaşama tutunduğunu, zorluklara karşı gösterdiği amansız mücadeleyi ve çok daha fazlasını anlatan harika bir serüven romanı diyebileceğimiz bir kitap Robinson Crusoe.. En sevdiğim dünya klasikleri listesinin sonuna gelirken sizinle bu kıymetli kitaptan bir alıntı paylaşmak istiyorum: "En başta burada dünyanın bütün ahlaksızlığından uzaklaşmıştım; ne bedenin,ne gözün şehvetine, ne de yaşamın kibrine sahiptim.Göz koyabileceğim hiçbir şey yoktu,çünkü tadını çıkarabileceğim her şey benimdi. " Her sayfasında altını çizeceğiniz derin cümleler bulabileceğiniz Daniel Defoe'nin bu ünlü klasiğini okuyun, okutturun!